Büyük büyük sözler sarf etmek istemiyorum. En büyük şey yaşamın ta kendisi zaten ve hepimiz içindeyiz. Her yaştan, her cinsten ve milletten. Yürümek için emeklemeye çalışan bebeğin çabası, hamurdan bir ağaç yapmaya uğraşan çocuğunki, kompozisyon yazmaya çalışan öğrenci, yaprak sarmaya, balık tutmaya, saç kesmeye veya diş dolgusu yapmaya uğraşan herkes… ama herkes bir çaba içinde. Ben de önce ülkesini çok seven bir kişi, ardından bir evlat, bir abla, bir anne ve bir öğretmen olarak içinde olduğum çabayı sizlerle paylaşmak istediğim için buradayım. Ülkemiz eğitim sistemi içinde İngilizce ve Fransızca gibi iki dilden mütercimlik okumamın yani çevirmen olmamın konu ile dolaylı ilgisi var. Bu satırları; öğretmenlik yaparak öğrencileri, velileri, ülkesini, hangi değerlerin yok olduğunu, nelerin değere dönüştüğünü gören genç bir kadın olarak yazıyorum.
Düşünüyorum ki; bahaneler, bahaneler hep bahane üretenlerle kuşatma altında bir dünya burası. Ve yine biliyorum ki; direnen, didinen, çalışan ve başaranlarla bir o kadar dolu bir dünya. Umarım ve dilerim ki bu kitap kısa sürede güncelliğini yitirir ve burada sözü edilen tüm sıkıntılar, olumsuzluklar da tarih olur.
Önce yaşamın sonra zamanın kıymetini bilenlerin, yapmak istediği bir şeyler hep vardır.
Hayat ve ben, birbirimizle mücadeleden hiç vazgeçmedik. Onun beni zorladığı yerlerde, ben de onu zorluyorum. Tıpkı sizler gibi. Hepimiz farklı ucundan ama aynı amaç için çalışıyoruz: Mutlu olmak. Oysa bir tatil şirketinin reklamındaki iddiası bambaşka. Onlara göre “Hepimiz tatil için çalışıyoruz.” Bence hepimiz önce mutlu olmak için ve kendimizi iyi hissetmek için çalışıyoruz. Dünya üzerinde çok büyük bir grup ise hayatta kalabilmek, yaşamını sürdürebilmek için çalışıyor.
Çok iyi bildiğiniz şeyleri değil ama kendi ilgi alanıma girdiği için birkaç veriyi sizinle paylaşmak istiyorum. Halkımızın %60 ila %70’i sadece ve sadece yakınlarını ziyaret amacıyla seyahat ediyor. Ancak %30’u gerçek anlamda bir tatil yapabiliyor. Yurt dışı seyahati gerçekleştiren kişi sayımız ise 3,5 milyon olarak belirtiliyor. En çok gittiğimiz ülkeler de Yunanistan, Gürcistan, Bulgaristan, Almanya diye uzuyor. Araştırmalara göre seçimlerimizi; fiziki yakınlık, ekonomiklik, vize istenmemesi ve yurt dışında yaşayan akrabalar gibi etkenlerin belirlediğini öğreniyoruz. Tatiller, gezmeler nereden senin ilgi alanın oluyor demeyin.
Yaşamın içini herkes kendince, elinden geldiğince dolduruyor. Bazılarımızın heybesinde az bazılarımızınkinde daha çok hedef var. Kimi insan başkasından duyduklarını, gördüklerini yapmaya eğilimli. Bazısı da kendi yolunu çizip, çığır açmaktan yana. Kimimiz dikenli çalılara takılıp sağını solunu kanatmayı, bazen de bir çelme ile tökezleyip düşmeyi göze almış durumda.
Hepimiz çağlıyoruz ama gürleyemiyoruz hatta çoğumuz akamıyoruz bile. Çevre, olanaklar, başkalarının düşüncesi, ezbere yaşanan hayatlar… hepsi yaşantımızı biçimlendiriyor ama dedim ya bahaneler, bahaneler hep bahaneler… Nedenini bilmiyorum ama küçük yaşlardan beri bahanelere karşı müthiş alerjim var.
İster bir yüzleşme deyin, isterseniz hesaplaşma. Dönüp de hayatıma baktığımda evlat Seda’yı, öğrenci Seda’yı, öğretmen Seda’yı ve anne Seda’yı görmek istedim. Gördüklerimi sorgulamak, yüzleşmek, rotamın doğruluğundan emin olmak istedim. Bahanesiz gerekçelerimi önüme koymak ve hep yapmayı sevdiğim gibi de sonuçlarını paylaşmak istedim. Öğretmenlik yaparak hayatını kazanmanın yetmediğini, hayatlara dokunmayı, hayata güzel değerler kazandırmanın yüceliğini gördüm. Bir insanın hayatında “değer” olmak ne müthiş bir duygu!