Amacımız Ne?
Tüm eğitimle ilgilenen dostlarım, hoş geldiniz. Bu haftaki yazımda daha çok çocukların gelişimiyle ilgili bir konuya değineceğim ama soracağım sorular herkesle ilgili, hepimizin sorgulamasını tavsiye ettiğim bir konu. Sizin de belki her gün cevap arayacağınız ve çocuklarınıza da sorup cevap aramalarını teşvik edeceğiniz bir soru. “Yarın neden uyanacağım?”
Farkındaysanız “Bu hayattaki amacım ne?” gibi genel bir soru değil bu. Amacım sizi karamsarlığa sürüklemek değil, aksine farkında olmadan içinde sürüklendiğiniz bir yaşama değer katmanız için sizi kışkırtmak. Kimseye bir amaç empoze etme niyetim de yok. Herkesin kendisi için anlamlı olacak binlerce amaç olabilir ve bunlar dünyayı kurtarmayla ilgili olmak zorunda değil asla. “Bahçedeki güllerimin açışını görmek için uyanacağım,” da diyebilirsiniz, benim gibi “Bu ülkedeki dil edinme sorununu çözmek için!” de diyebilirsiniz, “Eğlenmek için,” de. Yeter ki samimi olun cevabınızda.
Tanıdığım bazı insanların en çok kaçtıkları soru bu aslında. İnsanın özsaygısı için bu soruya bir cevap bulması bence çok önemli. Samimi olarak verilen cevaba göre beyniniz bir çözüm üretmek için kendisini programlamaya başlayacak kısa süre sonra. Yani bu soruya cevabınız “Yurt dışı bir seyahate gitmek için” ise, bunun için ihtiyacınız olan şeyleri yapmak için beyniniz sizi rahatsız etmeye başlayacak. Pasaport almak için ne gerekiyor? Hangi ülkeyi gezmek istiyorum? Vize gerekli mi? Bu seyahat için ne kadar bütçe gerekiyor? Bu parayı biriktirmek için nelerden vazgeçebilirim ya da erteleyebilirim? Bu seyahat için her gün daha fazla çalışmam gerekecek mi? Bunun gibi sorular verdiğiniz “Yurt dışı bir seyahate gitmek için” cevabının arkasından gelecek ve bu cevabınızda samimiyseniz beyniniz ve “hayat” size çözümler sunmaya başlayacak. Bu söylediklerim beni tanımayan kimilerine “toksik pozitivite” gibi gelebilir. Peki,
gerçekten öyle mi? Gelin bunun öyle olmadığını size kanıtlayım. Öncelikle bedenimizin bir enerji ürettiğini birçoğunuz duymuştur sanırım. Her canlı hücrenin yaklaşık 1.4 volt enerjisi var. Ve vücudumuzda yaklaşık 50 trilyon hücre var. Meditasyon ve mindfulness/bilinçli farkındalık çalışmalarıyla yapılması amaçlanan da bu devasa enerjinin bir noktaya yönlendirilmesi ya da odaklanmasıdır. Vücudumuzun hareketleri de bu enerjiyle olur, ancak bilin bakalım en fazla enerjiyi hangi organımız harcıyor? Beynimiz. Kullanılan enerjinin %20’sini tek başına kullanıyor. Bu enerjiyle hücrelere elektrik sinyalleri gönderiyor ve hücreler de sağlıklıysa görevlerini yerine getiriyor. Hücrelerin sağlıklı çalışmasını etkileyen üç unsur var bilinen: Travmalar (yani düşüp bir yerinize zarar verdiğinizde çarpma bölgesindeki hücreler zarar görür ve beyinden gelen sinyaller iletilemez ya da iletilse bile yerine getirilemez), toksinler (vücudumuza aldığımız besinler iyi değilse, hele de zarar veriyorsa sinyaller sağlıklı iletilemez çünkü hücreler sağlıklı değildir), üçüncüsü ise düşüncelerdir (bedensel olarak hiçbir sorun yoktur ama yanlış sinyal yanlış zamanda gönderiliyordur. Düşüncelerinizi değiştirerek biyolojinizi de değiştirebilirsiniz).
Ben sonuncusu üzerinde duracağım, yani düşüncelerin bedenimizi iyileştirip hasta edebileceğini ispat etmeye çalışacağım. Tabi bedenimiz üzerinde bu kadar tesirli olan düşüncelerimizin eğer istediğimiz hedefi (yani amaçlarımızı) verirsek hayatımızı da değiştirebileceğini göstereceğim. Algınız, yani dünyayı hissetme şekliniz biyolojinizi etkiliyor. Son 100 yıldır tıbbın kabul ettiği bir şey var; plasebo etkisi. Nedir bu etki? Pozitif bir sonucu olacağı beklentisiyle bir eylemde bulunduğunuzda pozitif bir sonuç elde etmeye plasebo etkisi denir. Açacak olursak, mesela dizinizde bir ağrı var ve bir türlü geçmek bilmiyor, siz de doktora gidiyorsunuz ve doktor da size yeni çıkan bir kutu ilaç veriyor ve bu ilacın mucizevi etkilerinden bahsediyor, bitirince kontrole gelmenizi söylüyor. 2 hafta boyunca doktorun verdiği ilaçları içiyorsunuz ve her geçen gün ağrılarınız azalıyor ve kontrole gittiğinizde artık tamamen iyileşmiş durumdasınız. Girer girmez doktora teşekkür ediyorsunuz ve hiç ağrınızın kalmadığını söylüyorsunuz. Doktorunuz, size verdiği 1 kutu ilacın aslında gerçekten ilaç olmadığını sadece şeker olduğunu söylüyor. Ama sizin ağrılarınız geçti. Peki bu nasıl oldu? İşte buna plasebo etkisi deniyor. Ağrıların geçmesini sağlayan şey sizin o “ilaçların” sizi iyileştireceğine olan inancınızdan başka bir şey değildi. Ve bazı bilim adamları tüm ilaçların 3’te 1’inden fazlasının plasebo etkisiyle iyileşme sağladığını ileri sürüyorlar. Yani aslında iyileşeceğinizi düşünerek siz kendi kendinizi iyileştirmiş oluyorsunuz. Yani pozitif bir düşüncenin bedeninizi pozitif etkilemesi söz konusu olan. Beyninizdeki bir düşünce bedeninizin ağrıyan yerine bir sinyal gönderdi ve iyileşmesini sağladı. Düşünce kanınıza karıştı ve hücrelerin kimyasını değiştirerek iyileşmeyi sağladı. Düşüncelerin bedenimiz üzerine etkilerinin gerçek olduğunu ve modern tıbbın da kabul ettiği bir olgu olduğunu ortaya koyduğumuza göre gelelim şimdi tekrar bugünkü yazımızın asıl meselesine. Yarın neden uyanacağız? Bir amacımızın olması gerçekten önemli mi sorusunun cevabını verdiğimi düşünüyorum. Yazımın başlangıcında söylediğim gibi hepimizin, ama özellikle de çocuklarımızın, hem de her gün cevap araması gereken bir soru var: “Yarın neden uyanacağım?” Peki çocuklarımızı hayatlarının amacını ya da hayatlarında bir amaç aramaya nasıl yönlendirebiliriz? Hemen hayatlarımızdaki en büyük sorunla başlamak zorunda değiliz. Bugün, yani şu anda, hayatımızı daha olumlu hale getirecek veya belki de başkalarının hayatlarında olumlu bir farklılık yapacak amaçlar hedefleyebiliriz. İlkokul yaşındaki çocuklar için en iyi umudumuz hayatlarının bir önemi olduğunu ve bizim hayatlarımızda eşsiz bir yere sahip olduklarının farkında olmalarıdır. Onlara, “Sence en iyi yanın ne? Güçlü yönlerin neler? Diğer insanlarla iyi bir ilişkin var mı? Diğer insanları önemsiyor musun? Hiçbir başkasının hayatında bir fark yarattın mı, kendisini daha iyi hissetmesini sağladın mı, birisine yardım ettin mi? Böyle yaptığın için takdir edildiğini hissettin mi?” gibi sorular sorarak kendilerinin ve dünyadaki etkilerinin farkına varmalarını sağlayabiliriz.
Ortaokul çağındaki çocuklar eskiden doğru ya da yanlış olduğunu düşündükleri ama aslında düşündüklerinden çok farklı olan fikirlere, davranışlara, varsayımlara ve önceliklere maruz kalırlar. O nedenle değişen fikirleri olan çocuklarınızla bir sohbet başlatarak dışarıdan baksalardı kendileri hakkında ne düşünürlerdi, hayatındaki insanlarla olan ilişkisinin onları mutlu edip etmediğini ve ona göre yaşamın ne olduğu hakkında konuşabilirsiniz. Liseye geldiklerinde artık hayatlarının ne kadar değerli olduğunu fark etmelerini, zorlayıcı olduğu kadar onları güçlendirecek bir hayat hikayesinin başında olduklarını, amaçlarını sezmeye başlamalarını umarız. Ama “Bu hayatta ne yapacaksın?” sorusu tek bir sohbet için çok geniş bir soru. Bunun yerine kendilerini ve hayatlarını nasıl gördükleriyle, bu dünyaya nasıl bir etki
yapmak istedikleriyle ilgili daha sık ama küçük konuşmalar yapmanız çok daha olumlu sonuçlar verecektir.
Eninde sonunda, eğer geleceğinizi esen rüzgarların değil de sizin kararlarınızın belirlemesini istiyorsanız, bir amaç bulmanız gerekecek; uğruna her şeyi göze alabileceğiniz bir amaç ve o yolda ilerleyebilmek için her gün kararlılıkla uygulayacağınız binlerce küçük amaç ya da karar. Size bu konuda yardımı olabileceğini düşündüğüm, sizi kendinizle tanıştıracak en az bir yazı daha kaleme almayı planlıyorum. Umarım önümüzdeki hafta bu yazımı da sizinle paylaşabilirim. O zamana dek size tavsiyem bu yazımı sindire sindire okumanız ve yazdıklarım aklınıza yatarsa kendinize korkusuzca sorular sormaya başlamanız. Göreceksiniz ki beyniniz gitmeyi istediğiniz yere gitmeniz için size çözümleri getirecek.
Seda Yekeler