Fedakarlık

Fedakarlık karşılıklı olana denir. Biri “Feda” ederken diğeri ”kar” ediyorsa ona ticaret denir. Biz SEYEV olarak yabancı dil eğitimindeki birikimimizi maddi imkânsızlıklar nedeniyle yabancı dil eğitimine ve materyallerine ulaşamayan öğrencilere değerli gönüllülerimiz ile aktarıyoruz. Çünkü kimsenin kaderi sabit ve değişmez bir şey değildir, tümüyle önceden belirlenmiştir. Eğer hayatınıza yükselen ya da gerileyen bir enerji sarmalı olarak bakarsanız, hayatın enerji titreşiminizi ya yükselttiğini ya da düşürdüğünü görebilirsiniz, yani bilinç ya yükselir ya da iner. O yüzden biz ekip olarak hem kendimizin hem de etrafımızdakilerin enerjisini sürekli arttırma çabasındayken, çocuklarımızda bunun farkına varsın ve yeni nesiller yabancı dilin öneminin bilinci ile yetişsin istiyoruz.

Dünyada her şey iki adettir.

Düşüncelerimiz ikiye ayrılır:

İyi ve kötü.

İki gözümüzle iki türlü şey görürüz: Güzel şeyler ve çirkin şeyler.

İki elimiz vardır: Sağ el vurur ve kötü şeyler yapar; sol el kalbe yakın olduğundan iyilik doludur.

İki ayağımız vardır: Biri bizi yanlış yola götürür, diğeri doğru yola yöneltir.

Evet, her şey ikidir…

Bir elimiz kendimiz için, diğeri ise insanlara uzatacağımız yardımlar için…

Bu bölümü, beni çok etkileyen iki kardeşin hikayesiyle bitirmek istiyorum;

On beşinci yüzyılın başlarında, Nürnberg yakınlarında oldukça fakir bir aile yaşardı. On sekiz çocuklu ailenin reisi oldukça mütevazı kazancını çocuklarına yetirmek için günde on sekiz saate yakın çalışırdı. Gerektiğinde konu komşudan yardım da gelirdi. On sekiz kardeşten ikisi, Albrecht ve Albert, bu umutsuz durumlarına rağmen, kalplerinde gizliden gizliye bir hayali büyütürlerdi. Her ikisi de usta bir ressam olmak istiyordu; ama babalarının kendilerini şehirdeki sanat akademisine gönderemeyeceğini gayet iyi biliyorlardı. Günler, geceler süren tartışmalardan sonra iki kardeş ortak bir karar aldılar. Yazı tura atmaya karar verdiler.

Yazı turada kaybeden maden ocağında çalışacak, kazandığı ile kazanan kardeşinin sanat akademisindeki masraflarını karşılayacaktı. Sonra da kazanan kardeş, dört yıl sonra mezun olduğunda, ya resimlerini satarak ya da gerekirse madende çalışarak diğer kardeşi okutacaktı. Bir sabah fısıltılı dualar eşliğinde yazı tura attılar. Yazı turayı Albrecht kazandı ve Nürnberg’deki sanat akademisinin yolunu tuttu. Albert ise maden ocağının yolunu tuttu. Dört yıl boyunca kardeşine para gönderdi.Albrecht’in karakalem ve yağlıboya resimleri akademide hemen herkeste hayranlık uyandırmıştı. Öyle ki daha mezun olmadan hatırı sayılır paralar kazandı. Genç sanatçı mezun olup köyüne döndüğünde, kalabalık ailesi evlerinin verandasında yemekteydi. Uzun sohbetlerin ardından, Albrecht ayağa kalktı, kardeşi Albert’in elinden tutup kendisine yaptığı eşsiz iyiliği anlattı. Albrecht, Albert sayesinde hayallerini gerçekleştirmişti. Sonra sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Ve şimdi, benim fedakâr kardeşim Albert, sıra senin. Şimdi Nürnberg’e gidip hayallerini gerçekleştirebilirsin. Masraflarını ben karşılayacağım.”

Herkesin gözü Albert’e döndü. Albert, oldukça solgun yüzünü yıkayan gözyaşlarını gizlemeye gerek görmeden, başını “hayır, hayır!” anlamında sağa sola sallıyordu. Albert, sonunda kalktı ve gözyaşlarını sildi. Kardeşlerinin, anne babasının yüzlerinde gezdirdi gözlerini. İki elini de sağ yanağına yapıştırıp yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

“Hayır, kardeşim. Nürnberg’e gidemem. Benim için artık çok geç. Dört yıllık maden işçiliği ellerime neler yapmadı ki! Her parmağım en az bir kere ezilip kırıldı. Son zamanlarda, sağ elimde dayanılmaz romatizma ağrıları da başladı. Bir bardağı bile zor tutuyorum. Nasıl olur da karakalem, yağlıboya çalışırım ki?.. Parmaklarım fırça tutacak inceliği çoktan kaybetti. Hayır, kardeşim, hayır… Benim için artık çok geç.

Bu buruk konuşmanın üzerinden 450 yıldan uzun bir süre geçti. Bugüne kadar Albrecht Dürer’in yüzlerce portresinin yanı sıra karakalem, suluboya, yağlıboya resimleri dünyanın sayılı müzelerinin duvarlarını süsledi. Fakat bunlar içinde hiçbiri Albrecht Dürer’in o günkü yemekten sonra yaptığı karakalem çalışması kadar ünlü olmadı. Bugün yeryüzünde birçok çalışma masasının üzerini süsleyen, birçok duvarda asılı duran bu resim Dürer’le eşleştirildi; hatta Dürer’den daha çok bilinir oldu.

Albrecht Dürer, kardeşi Albert’in kendisi için gösterdiği feragati resmetmeye niyetlendi. Kardeşinin maden ocağında çalışmaktan eğri büğrü olmuş parmaklarını ve kırış kırış avuçlarını bütün detaylarıyla çizdi. Resimde Albert’in ince parmakları göğe doğru yönelmişti. Avuçların içi sanki gökten bir yağmur bekliyormuşçasına açıktı. Dürer, bu çalışmasına basitçe “Eller” adını verdi. Fakat insanlar, böylesine açık avuçlara ve göğe yönelmiş parmaklara her kalbin içini ısıtan bir sırrı doldurdular.

Bozuk para yere düştüğünde, Albrecht’in sanatçı olma duası, Albert’in de bir sanatçının en ünlü eserine model olma duası kabul edilmişti. Dürer’in “Eller’’i, böylece, “Dua Eden Eller” olarak anıldı.

 

SEVGİ FEDAKARLIKTIR,

EMEK İSTER...

Eğitim bilgini ilgiyle verince karşılık bulur.

Biz denemeye başlarız,

Çünkü deneyinceye kadar yapıp yapamayacağımızdan hiç bir zaman emin olamayacağımızı biliriz.

İnanarak bir işe başlayınca da sonuna kadar emek harcarız. Evet, dersim emek vererek kazanılan zaferleri öğretene kadar bitmeyecek…

 

 

 

0
Seda Yekeler Sorularınızı Cevaplıyor!