Yabancı dil şart, İngilizcesiz olmaz diyoruz ama insanlığın ortak dili, en çok konuşulan dil, kalp dilidir. Sözcükler ruhumuzda, gözlerimizde, uzattığımız elin sıcaklığında gizlidir. Dünyanın en büyük sözlüğü, en kalabalık kelime dağarcığıdır. Bu dili bilmeyen, konuşmayan, anlamayan mutlu olamaz.
Önce ilişkilerin görünmeyen yüzünü, kalpten kalbe giden yolu öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Bu dili ailelerimiz, ana babamız, nenemiz dedemiz öğretir bize. Bize el verenlerin devamı olarak da taşımalıyız evlatlarımıza, göstermeliyiz çevremize.
Şefkati aileye hapsederseniz toplumun kökleri kurur. Dostluk, komşuluk, ahbaplık uzaklığa, ayrıklığa, yabanlığa döner. Kalp dili dediğimiz şey tam da yaşamın kendisidir. Empatidir, dikkattir, özendir. Çocukla o çocuk olmak, acıyla o acıyı yaşamak, yoklukla onun yokluğunu anlamaya çalışmaktır. Sadece kendin için değil, insanlık için iyi olmaktır. Kalp dilinin içinde sırrını kimsenin çözemediği sihirli bir değnek vardır.
Herkes kendi küçük dünyasının bencilliğine sıkışınca yaşanmış olunmuyor. Ruhumuzun sıkışmaması için ve hoşgörünün tesis edeceği daha iyi bir dünya için önce kalp dili diyorum. Kötü niyete, kötü söze, kötü davranışlara alıştı mı bir insan hele ki bir çocuk! Değme gitsin… Onun iyiliği için, o bir tanemiz için kalp dilini öğretmeliyiz. Unutmayın hayatta herkesin bir annesi, bir babası var. Bizim bellediğimiz düşman, gün gelip de olmasın sevdiklerimize cellat.
Kalp dili, içinde her sözcük olan en büyük lügat dedim ya. Umutla mutluluk, inançla azim, sabırla şükür, vicdanla adalet en başa yazılıyor bu dilde. Bunları öğrenen kimse mutsuz olmaz. Zaten mutsuzluğu da kalp diliyle iyileştirmeyi bilmeli insan. Her türlü olumsuzlukla baş etmenin yolu da inançtan ve umuttan geçiyor.
Bugünlerde en yaygın dil İngilizce değil. Tüm dünyadaki ortak dil nefret dili. Komşuyla, iş arkadaşıyla, yurttaşla, siyasetçiyle, çarşıda pazarda, yakındaki ülkeyle, uzakta kalanla, memleketi başka olandan dini mezhebi başka olana hep bir nefret dilidir gidiyor. Bu gidiş, gidiş değil bilelim. Kimseye hayrı dokunmamıştır, görülmemiştir. Hasta edicidir, hücre öldürücüdür.
Bir anne babanın evladına duyduğu şefkati sonuna kadar açarken, onun gözlerinin içine bakmak, nefesinin titrediğini duymak, dokunduğunda hissetmektir. İşte o zaman mutlu bir dil öğrenmiş olacaklar. Şifasıdır bu dünyanın kalp dili. “Gönüldaşlık, dildaşlıktan iyidir” der Mevlâna.
Şiddetsiz iletişimi ya da barış dilini istediğimiz için kalp dilini önemsiyoruz.