Her sabah buluştuğumuz öğretmenlerimizden daha güçlü bir rol model kim olabilir? Büyük önderimizin öğretmenlerimize söylediği söz boşuna değildir. “Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesilleri de öğretmenlerimizden bekler Ata’mız.
Cephede, seyahatlerinde, hasta yatağında daima ve daima okuyan bir devlet adamından söz ediyoruz. Herhangi birisinden değil, Mustafa Kemal Atatürk’ten… Yokluklar, zorluklar, savaşlar, isyanlar arasında okumayı ve öğrenmeyi hiç ihmal etmemiş bir lider. “Oldum” dememiş. Çok iyi bir kayıt olmasa da, ABD Büyükelçisi’nin Ankara ziyaretinde Atatürk’ün yaptığı Fransızca bir konuşma (https://www.youtube.com/watch?v=hYEvlnD7HL8 ) var. Orman Çiftliği arazisindeki bu görüşmede şimdi Saray’ın yer aldığı çorak araziye dikilmiş olan bir milyon ağacı, üretmek üzere yerleştirilmiş olan hayvanları, o çorak araziyi cennete çevirme planlarını anlatıyor. Atatürk burayı Türk tarım ve hayvancılığına öncülük etmesi için, çalışarak, emek vererek bilimle neler yapılacağını halka göstermek için kurmuştur. Kendisine hediye edilen bu araziyi Hazine’ye devreden Atatürk’ün milletine bıraktığı bu miras, 1950’lerden itibaren parça parça yok edildi ve son olarak 10 bin ağaç kesilerek Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapıldı.
Atatürk’ün dil öğrenme ve dile verdiği öneme ilişkin bazı bilgileri size aktarmak istiyorum.
Atatürk’ün Harbiye yıllarında “Bir erkanı harp subayının muhakkak dil bilmesi gerektiğini ve bunun aksini düşünmenin büyük bir hata olacağını ” sık sık ifade etmesi, O’nun yabancı dil öğrenme konusundaki düşüncelerini açıkça ortaya koymaktadır.
Atatürk’ün yabancı dil ile ilk temaslarının sonuçlarını O’nun 1895 yılında Selanik Askeri Rüşdiyesi’nden mezuniyet karnesinde buluruz. Yabancı dil olarak Fransızca öğrenen Atatürk’ün geçme notu o yıllardaki bazı derslerin değerlendirme sistemine göre en yüksek not olan 45’tir.
Ancak Atatürk’ün 1896 yılında Manastır Askeri İdadisi’nde Fransızca dersinde bazı problemler yaşadığını, bu konu hakkında “Fransızca’da geri idim. Muallim benle çok meşgul olmuyor, acı ihtarlarda bulunuyordu.” dediğini öğrenmekteyiz..
1897 yılında Manastır Askeri İdadisi’nin 2. sınıfı’na geçen Atatürk, bu yılın ilk günlerinde Selanik’e döner. Bu aradan yararlanarak Fransızca’sını geliştirmeyi düşünür ve Tophane semtindeki Frerler okulunun (papaz okulu) özel sınıfına kaydını yaptırarak derslere düzenli olarak girer. Fransızca öğretmeninin acı ihtarlarına muhatap olmak istemez. Böylelikle zayıf olduğunu düşündüğü Fransızca’sını geliştirir ve 1898 yılında Manastır Askeri İdadisi’nden yine en yüksek not olan 45 ile mezun olur. Manastır İdadisi’nde kendisinden bir sınıf yukarı olmasına rağmen, iyi anlaşabildiği Ali Fethi’den Fransızca’sını ilerletmede yardımlar aldığını öğreniyoruz. Bütün bunların sayesinde Selanik’te edindiği batı gazetelerini okuma zevkine varıyor, dünyadaki devlet şekillerini, milletlerin sosyal hayatı hakkında kafasında oluşan bilgileri arkadaşlarıyla tartışıyordu.
Atatürk Harbiye’deki derslerine başlamadan önce, Selanik Koleji’nin kurslarına devam etmiş ve Fransızca öğretmeninden İstanbul’da kendisine ders verebilecek bir madamın adresini de almıştır.
1899 yılında Harbiye’de Ali Fuat (Cebesoy) ile tanışan Atatürk, öteden beri bir yabancı dile sahip olmayı büyük bir hasretle beklediğinden, onun Moda’daki Fransız St. Joseph Lisesi’nden geldiğini öğrenince çok sevinmişti. Okumak istediği eserleri sözlükle takip etmek kendisini yoruyordu. Manastır İdadi’sinde Ali Fethi’den yardım aldığı gibi, burada da Fransızca’sını geliştirme konusunda Ali Fuat (Cebesoy)’dan yardım alır. Edindiği Fransızca sayesinde de Harbiye’de bir sınıf dönemi içinde 750 kişilik sınıfta Fransızca’dan mükafat alarak çavuş işaretinin üstüne bir de sarı şerit eklendiğini öğreniyoruz. Bu çabalarının bir sonucu olarak Fransızca gazeteleri daha rahat okur hâle gelir, dahası Fethi’nin kendisine ta Manastır’da alıştırdığı Fransız yazarların eserlerini daha iyi anlayarak gizlice de olsa okur. Harbiye’de yabancı dil olarak Almanca, Fransızca ve Rusça derslerini alan Atatürk’ün mezun olurken Fransızca’dan 38, Almanca ve Rusça’dan 42 notlarını alarak mezun olduğunu öğreniyoruz.
Yukarıdaki bilgilerden anlaşılacağı gibi pek çok konuda sergilediği o üstün öngörüsünü yabancı dil öğrenme konusunda da göstermiş, yabancı dil öğrenmenin önemini daha okul yıllarında kavramış ve özellikle kendisini yetersiz hissettiği dönemlerde özel dersler almak da dahil olmak üzere her olanağı denemiştir.
Fransızca, Almanca, biraz Bulgarca, Arapça ve Farsça bildiğini İlber Ortaylı’nın Atatürk kitabından öğreniyoruz. Hazır değerli hocamız Prof. Dr. İlber Ortaylı’yı anmışken çok değerli önerilerinin bizi direkt ilgilendiren bir bölümünü aynen buraya koyuyorum. Sayın Ortaylı “Türklerin Serüveni” konulu bir söyleşi için Gaziantep’e davet edilmiş. İzleyicilerin çoğu gençlermiş. Hoca pek çok tavsiyede bulunmuş ama öncelikli değindiği konu yabancı dil olmuş.
“Gezmeye çok düşkün olmanız lazım, bu çok önemli bir şey. Türk milletinin en büyük derdi yabancı dildir, lütfen onu halledin. Halletmeyen bir millet olmaz. Herif İngiliz doğdu diye imtiyazlı değil, İngilizceden başka dil bilmeyene çok zavallı bir adam diye bakılır. Lisan bilmeyen herkese o toplum çok düşük adam diye bakar. Herkesin bir dil bilme mecburiyeti var. 20 yaşına kadar eğitim görüyorsunuz, böyle bir dünyada çok nüfus yapanlar çok kötü olacaklar. Yani, biz yatakta bir ülkeyi fethederiz diyenler çok büyük hüsrana uğrayacaklar. Bugünkü dünyada sağlam toplum demek gençlerini iyi yetiştiren toplum demek. Onun için Türk devletinin düsturu maarif ve sıhhattir.” Aklına sağlık, ağzına sağlık değerli hocamız.
Atatürk’ün sözlük okumak gibi olağanüstü bir özelliği daha olduğunu öğrenmiştim. Latinceden İbraniceye, Eski Mısır’dan Almancaya pek çok dili üstelik karşılaştırmalı sözlüklerden okurmuş.
Çok az kişinin bildiği ve 1936 – 1937 yıllarında yazdığı “Geometri Öğretmenlerine Kılavuz” adıyla basılan kitabı bugün TDK’nca basılmaktadır. Bilimsel terimlerin Türkçeleştirilmesi konusundaki çalışmalarını bu incecik ve nefis çalışmanın kendisini okumanızı tavsiye ederim. O sadece mükemmel bir devlet adamı, olağanüstü ilerici bir lider değil dil, sanat, bilim tutkunu bir insan olarak yine kendine hayran bırakıyor. Allah gani gani rahmet eylesin ve ışığını ülkemizden eksik etmesin.