ANLIYORUM ama KONUŞAMIYORUM

Tüm dünya ülkeleri arasında yabancı dil eğitimine onca para harcayıp,  özellikle hala İngilizce konuşamayan bir toplum olarak neden kendimize güvenemiyoruz?

Bir yumurtayı dışarıdan bir kuvvet kırarsa yaşam sonlanır…

Tüm eğitim hayatımız boyunca dil bilgisi kitaplarının içinde boşluk doldururken, sınavlarla mücadele ederken nasıl İngilizce konuşmayı planlayabilirdik ki?

Eskiden Mr. Brown ve Limasollu Naci eğitim setleri vardı,  evde kendi kendine dil öğrenmeye çalışan anne babaların çocukları olduk hep.

Peki ya şimdi? Devir değişti değil mi? Teknoloji ilerledi, özel okullar arttı. Peki ya anlıyorum ama konuşamıyorum diyenler? Maalesef değişmedi… Çünkü dış güç etkisi devam ediyor.

Çocukları tazecik yumurta gibi düşünürseniz, sınav sistemleri, boşluk doldurmalar, alınan düşük notlar kırıveriyor yumurtayı, zaten yaratıcı düşünce temelden,yavaş yavaş öldürülüyor. Peki ya sonra ne oluyor?

Küçükler büyüyor; harika okullar bitirenler, süper üniversite mezunları…

11 senede kaliteli okulları bitirmiş ama İngilizce konuşamayan kaç öğrencim oldu tahmin edemezsiniz. Kendilerine sadece 60 derste bu işin çözüleceğini söylediğimde tabiî ki şuan bu yazımı okuyan sizler gibi “inanılmaz” diye bakan gözler görüyordum.

Peki bunu nasıl başarıyoruz?

İÇ GÜÇ ETKİSİ

Bir yumurta dış güçle kırıldığında hayat sona ererken, iç güçle kırıldığında ise yeni bir yaşam başlar bilirsiniz.

 

MUHTEŞEM ŞEYLER “İÇTEN” GELİR.

‘’Benim yeteneğim yok, benim zamanım yok’’ u  bir kenara bıraktırabilmek amacıyla yaptığımız kişisel farkındalık çalışmalarından sonra İngilizceyi bir varış noktası olarak değil, yürüdüğümüz bir yol olarak görmeyi sağlıyoruz.

Uzun yıllardır sürekli “Ben akıcı konuşmak istiyorum.” diyen insanlar duyarım ama bunun için hiçbir şey yapmazlar, sonuç ne olur peki? Umutsuzluk. Yağmur duasına çıkacaksan şemsiyeni de yanına alacaksın! İstiyorsan, yapılacakları öğrenip, BAŞLAYACAKSIN. İngilizce çok kolay öğrenilebilen ve doğru metodu bilince kendi kendine çalışılabilen bir dildir. Ama biz neler yapıyoruz. Ebeveynler olarak çok çalışıyoruz. Çok para kazanalım ki çocuklarımızı iyi okullarda okutalım, aman İngilizcesi iyi olsun diye. En pahalı kitapları, son teknoloji aletleri alıp, “Bak her şeyin var, otur dersini çalış diyoruz.” sonra da “Her şeyi yaptım, yine de İngilizce konuşamıyor bu çocuk.” diye yakınıyoruz.

Çocuklarınıza önce hayatlarının, yaşam tarzlarının istekleriyle özdeşleşeceğini öğretin. İngilizcenin her kapının üzerinde mutlaka bulunan bir kilidin anahtarı olduğunu öğretin. İyi kitaplar, iyi okullar, dolu bir şarjör gibidir, iyi kavranmış bir kabza, örselenmiş bir yiv, tutukluk yapmayan bir mekanizma, gezden gözden arpacıktan bakan bir göz… Her şey tamam ama NİHAYETİNDE HEDEF TİTREMEYEN BİR EL İSTER. Kendine güvenemeyen insanlar yetiştirdikçe maalesef “Anlayan ama Konuşamayan” Türk gençleri çığ gibi büyümeye devam edecek.

İçinizdeki güçlerin, güvenin bir sistem tarafından yok edilmesine izin vermek, yavaş yavaş intihar etmektir.

Çözüm yolunun kapısı: Bakış açınızı değiştirmekle başlar. 1. adımımız yıllardır yüzlerce somut örnekle kanıtladığım “İngilizce yetenek işidir.” inancından vazgeçmeniz olacaktır.

Sokrates’in de dediği gibi “Ben kimseye bir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.” felsefesiyle yola çıkan nice öğretmenler yetişmesi dileği ile…

Sevgili öğretmenler, hayatlarımızın değerini ölçmenin en iyi yolu başkalarının yaşamlarına değer vermekten geçer. Çocuklara değer verin ve kendi değerlerini yabancı dil ile arttırabileceklerini gösterin ve onları inandırın.

0
Seda Yekeler Sorularınızı Cevaplıyor!