Yeteneklerin Kurumsallaştırılması

Ortaokul yıllarımdan bu yana merakımı çekmiştir, müzik, resim gibi akademik olmayan derslerin öğretmenleri. Hal ve hareketleri, öğrencilere yaklaşımları. Lisedeki müzik, resim ve beden eğitimi derslerinden tam puan (5) almam gerekiyordu ki ortalamam yüksek olsun ve üniversite giriş puanımı etkilesin. Ama gelin görün ki ne beden eğitimi öğretmeninin gösterdiği şekilde ters takla atabiliyor ya da amuda kalkabiliyordum (tüm sınıfın bana gülmesi eşliğinde) ne de  resim öğretmeninin istediği mükemmellikte Anıtkabir çizebiliyordum ne de o flütü sözlüden 100 alacak kadar güzel çalabiliyordum. Ama lise son sınıftaydım ve bu üç dersten de 5 almam lazımdı.

 

İşte bu sebeple bu dersin öğretmenlerinin, o zamanlar bir türlü anlayamamış olduğum tavırlarına çok maruz kaldım. Resmi babama çizdirip 5 aldım ama flüt ve takla olayı sözlüde canlı gerçekleşmek durumunda olduğundan dolayı en fazla 4 verdiler. O zamanlar hep derdik, bu öğretmenler kendi dersleri, akademik dersler kadar önemsenmediği için böyle oluyorlar diye. Meğerse ‘’Yeteneklerin Kurumsallaştırılması’’ imkansızmış, şimdi anlıyorum.

 

Düşünsenize müzik öğretmenisiniz, piyano branşından da mezunsunuz, bir müzede çalıştırılmak amacıyla sınıflandırılsanız ne hissedersiniz? Ya da bir okulun deposunda görevlendirilseniz? Branş öğretmenleri diye nitelediğimiz ve aslında çocukların gelişiminde  oldukça önemli olan bu kategori bir yetenek öğrenmek için ihtiyacımız olan nesneden (piyanodan, gitardan…vs.) oldukça farklıdır. İşte bu nedenle hem yetenek öğretmenleri hem de yetenekli çocuklar kurumsallaştırılamaz. O öğretmenin, haftalık ders programında, örneğin her Çarşamba saat 14:00’te ilhamı olmayabileceği gibi, öğrencinin de yoktur!

 

Bir müzik aleti olsa tamam, kullanıcının tek komutu ile, tek bir tuşa basması ile o alet hazır olabilir ama aynı şey bir insan için geçerli değildir. Bir insan ancak o işi yapmak istediğinde bir yetenek kaynağı olabilir ve ancak kendi seçtiği zaman hem mekanı hem de yeteneği sınırlandırabilir. Okullarda resim çizmek, dans etmek, bir müzik aleti çalmak…vs. gibi yetenekleri bilen kişi ile (branş öğretmenleri), bu yeteneğe sahip olmayan ve çoğu zaman da sahip olduğu başka özelliklerden ve ilgilerden ötürü de bu yeteneği elde etmek istemeyen öğrenciler zorla bir araya geliyorlar. Sonra branş öğretmenleri belki kendileri fark etmese de bu durumdan sıkılıyorlar ve ders hem öğretmenler hem de öğrenciler için ‘’bitse de gitsek’’ şekline bürünüyor ya da akademik olmayan tüm bu resim, müzik…vs. derslerinde akademik derslerin testlerini çözebilmek için branş öğretmenlerinden izin alıyorlar ki bu da gerçek bir yetenek için tam bir hayal kırıklığı çünkü öğrenci onun dersinde onun yeteneğini edinmek yerine başka bir şey yapmak istediğini gösteriyor, bu durumda branş öğretmeninin bilinçaltında güvensizlik oluşturuyor.

 

Eğer güven yoksa, yeteneği ortaya koyabilmek imkansızdır. Yine ütopik ama bir gün gerçekleşmesi hayali ile yaşadığım düşüncelerimle bitiriyorum sözlerimi. Keşke branş dersleri öğretmenlerine, öğrencilere sunacakları yaratıcı hizmetler için teşvikler sunulsa ve belediyelerce mesela yetenek değişimi için bir fon oluşturulsa, her vatandaşa, temel yetenekleri elde etmesinde kullanacağı cihazlar için maddi yardım sağlansa. İçimizdeki cevherleri kendi yetenekleri doğrultusunda milli eğitim, milli sanat, milli üretim vs. için doğru yönlendirdiğimizde ve ‘’yetenekleri kurumsallaştırmaya’’ çalışmadığımızda hızla 20’şer yıl ileri gitmeye başlarız.

0
Seda Yekeler Sorularınızı Cevaplıyor!