Neredeyse her yıl değişen test sisteminin içinden gelip dünyaya açılan nesiller yetiştirmeye kendini adamış bir dil bilimci olarak, uzun yıllarımı eğitimlerimde öğrencilerimi gözlemleyip “yabancı dil testlerinin hakikatte neyi test etmiyor olduğunu” görerek geçirdim. Daha önce isimleri KPDS, ÜDS, … vs. olan şimdi de YDS, YÖKDİL, … vs. şekline bürünmüş bu sınavlarda belirli bir puanı almış ama tek kelime yabancı dil konuşamayan başta “akademisyenler” olmak üzere binlerce insan tanıdım ve “testlerin neyi test etmediği” konusunda hem öğrencilerim hem de ben hemfikir olduk. Yabancı dil seviyesini ölçtüğü söylenilen bu testlerden aldıkları puanlara göre testlere girenlerin ünvanlarını arttırdıkları, okullara kabul edildikleri ya da terfi aldıkları bu dil testleri, sınava giren kişinin İngilizce edinmiş olma potansiyeline dair neredeyse hiçbir şey söylememektedir. Sınava girecek olan herkes yabancı dilde sadece teknik bilgileri ve kelimeleri ezberler, asla derinden öğrenme gerçekleştirmez, böylelikle de testler öğrenilen şeyin ne kadar uzun süre hafızda kalacağı hakkında zerre kadar bilgi vermez. Oysa yabancı dilde “edinileni akılda tutma” yani bilginin kısa dönemli hafızadan uzun dönemli hafızaya atılarak işlenmesi ve bu bilgilerin sadece grammar bilgisi olarak kalması değil, yazarken ve konuşurken de kullanılması gerekmektedir. İşte yabancı dil testlerinin test etmediği başlıca unsur katılımcının ezberlediği bilgileri yabancı dil konuşurken kullanıp kullanamadığıdır ve inanın bana onlarca İngilizce makalesi olup da yurtdışında İngilizce konuşamayan akademisyenlerin, hekimlerin… vs. olduğu dünya üzerindeki tek ülkedir, ülkemiz. Testlerin test edemediği bir başka husus ise katılımcının yanlış işaretlediği sorunun sebebinin dikkatsizlikten kaynaklı mı yoksa önemli bir bilgi eksikliğinden mi kaynaklı olduğudur. Oysa ana dili İngilizce olmayan herkesin yaptığı ve de çok normal olan küçücük bir ‘s’ takısının kullanılmaması yazarken ya da konuşurken iletişime engel olan bir husus değildir. Testlerin test edemediği üçüncü ve bence en önemli şeylerden bir tanesi de katılımcıların sınavda zamanı yetiştirememesi ile aslında katılımcının tam olarak ne yaşamış olduğunu gösterememesidir. Pes edip mi bıraktı? Yoksa gerçekten zaman yönetimini bilmiyor mu? Belki sınav stresi var ama normalde İngilizceyi çok iyi konuşuyor. 40 puan aldı diye kötüleyecek miyiz? Bu üç maddede hep yanlış cevapların öğrenci hakkında ne gibi göstergelere sahip olduğuna odaklanırken, dördüncü unsur da ise öğrencinin verdiği doğru cevaba odaklanıyorum ve soruyorum testlerde verilen doğru cevaplar gerçekten katılımcının o konuyu bildiği yönünde mi? O testte doğru kelimeyi işaretleyen kişi gerçekten konuşurken bu kelimeleri kullanabiliyor mu? Bu doğru yanıt kendi yürüttüğü aklın derinlemesine bir kavrayışı sonrası mı ortaya çıktı ya da sonuç sadece şanslı bir tahminin mi sonucuydu? İşte testler de bunların hiçbirini bilemiyoruz.
Yabancı dil testlerinin ölçmediği birçok şeyi anlattım, ölçtüğü şeyin ise dil edinmiş olmaya kesinlikle yetmediğini sizler de tecrübe ederek görmüşsünüzdür diye düşünüyorum. Sorulan soruların türüne ve kullanılan kelimelerin içeriğine göre değişen dil testlerinin sonuçlarının ezberle ve teknikle rastlantısal olarak değişebileceğini de göz önünde bulundurursak bence bugüne kadar sonuçları oldukça anlamsız olan dil testlerini tamamen alışkanlıktan ve kolaya kaçmaktan ötürü gerçek dil edinimini gösteren bir sistemi kurmaya belki de üşendiğimiz için kullanmışızdır. Genel olarak tüm eğitim sistemi içerisinde kullanımlarına bakıldığında testler tüm dersler için öğrenilemeyen şeylerin saptanması konusunda şu an için en sık başvurulan yol olsa da unutmayın ki testler aslında mükemmel olmayan, insan yapısı şeylerdir. O kadar. Bu kadar çok öğrenci nüfusunun olduğu bir ülkede mecburen diğer dersler için test sistemini kullanmanın önemini ve mecburiyetini bilmekle beraber, yabancı dil edinimi konusunda asla olmaması gereken bir ölçüm sistemi olduğunu savunuyorum. Yabancı dil testleri dilin edinilip edinilmediğini test etmez!